Cansu
New member
Sinemalarda Halk Günü: Erişilebilirlik mi, Eşitsizlik mi?
Sinema salonlarının kapısına “Halk Günü – İndirimli Biletler” yazısı asıldığında, çoğumuzun aklına ilk gelen şey ekonomik fırsattır. Ancak bu “fırsat” kavramı, sosyoekonomik ve kültürel eşitsizliklerin iç içe geçtiği bir toplumsal aynadır aslında. Halk Günü’nün hangi gün olduğu, kimlerin bu güne erişebildiği ve kimin için gerçekten bir “fırsat” olduğu, toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırk eksenlerinde düşündüğümüzde çok daha karmaşık bir tabloyu ortaya koyar.
1. Sinema: Sadece Eğlence mi, Yoksa Sosyal Bir Ayrım Alanı mı?
Sinema tarih boyunca hem sanat hem de sosyoekonomik statü göstergesi olarak var olmuştur. Bilet fiyatlarının yükselmesiyle birlikte sinema, özellikle büyük şehirlerde orta ve üst sınıfa hitap eden bir etkinliğe dönüşmüştür. Halk Günü uygulaması bu eşitsizliği kısmen dengelemeyi amaçlasa da, tarihsel olarak düşük gelirli kesimlerin kültürel etkinliklere katılımını sınırlayan yapısal engelleri tamamen ortadan kaldıramaz.
Örneğin, hafta içi salı ya da çarşamba günlerine denk gelen Halk Günü, esnek çalışmayan bireyler için erişilebilir değildir. Bu durum özellikle kadınlar için daha belirgindir; çünkü kadınların ev içi bakım emeği, ücretli çalışma saatlerinin ötesinde devam eder. Dolayısıyla “herkes için sinema” söylemi, pratikte “çalışmayan veya zamanı esnek olanlar için sinema”ya dönüşür.
2. Toplumsal Cinsiyet: Görünmez Emeğin Sinemadaki İzleri
Toplumsal cinsiyet rolleri, bireylerin kültürel etkinliklere katılımını doğrudan etkiler. TÜİK verilerine göre, kadınların boş zaman etkinliklerine katılım oranı erkeklere kıyasla %40 daha düşüktür. Halk Günü, bu açıdan kadınlar için sembolik bir “nefes alanı” gibi görülse de, gerçeklik çoğu zaman farklıdır. Çocuk bakımı, yaşlı bakımı veya ev işleri nedeniyle birçok kadın için o günü değerlendirmek mümkün değildir.
Yine de bazı kadınlar için sinemaya gitmek, hem ekonomik hem psikolojik bir özgürlük alanıdır. Kadın dayanışma derneklerinin düzenlediği “kadın sinema günleri” gibi etkinlikler, bu deneyimi kolektif bir eyleme dönüştürür. Kadınlar burada sadece film izlemez; birbirlerinin hikâyelerini duyar, kendi yaşamlarına ayna tutarlar. Bu deneyim, toplumsal cinsiyetin dayattığı sessizliğe karşı bir direniş biçimidir.
3. Sınıf Eşitsizliği: Halk Günü Kimin Halkı İçin?
Sınıf meselesi, sinemaya erişimin merkezindedir. Türkiye’de ortalama sinema bileti fiyatı asgari ücretin %1’ine denk gelirken, bu oran Batı Avrupa ülkelerinde %0.3’tür. Bu fark, kültürel katılımın sınıfsal temellerini görünür kılar. Halk Günü’nün indirimli fiyatları, yüzeyde bir eşitleme gibi görünse de, kültürel sermaye eksikliği, ulaşım giderleri veya sinema salonlarının bulunduğu bölgelerin sosyoekonomik yapısı, düşük gelirli bireyleri yine de dışarıda bırakır.
Pierre Bourdieu’nün “kültürel sermaye” kavramıyla ifade ettiği gibi, sinemaya gitmek sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal bir pratiği paylaşabilme becerisidir. Bazı mahallelerde sinema salonu bulunmazken, AVM’lerdeki sinemalar sınıfsal sınırları yeniden üretir. Bu durumda Halk Günü, sembolik bir jest olarak kalır.
4. Irk ve Kimlik: Görünür Olmayan Seyirciler
Irksal veya etnik kimlik farklılıkları da sinema deneyimini şekillendirir. Özellikle göçmen ve mülteci topluluklar, sinemayı bir sosyalleşme alanı olarak değil, “yabancı bir mekân” olarak deneyimler. Dil bariyeri, kültürel temsillerin eksikliği veya ayrımcı bakışlar, bu bireylerin kamusal alanda rahat hissetmelerini zorlaştırır.
Örneğin, Suriyeli genç kadınların katıldığı bir saha araştırmasında, sinemaya gitmenin “beyaz Türklerin mekanı” olarak algılandığı belirtilmiştir (Kaynak: Koç Üniversitesi, Sosyal Politika Forumu, 2022). Bu bulgu, kültürel katılımın sadece ekonomik değil, aynı zamanda kimlik temelli bir mesele olduğunu gösterir.
5. Erkeklerin Rolü: Çözüm Odaklı Katılım Mümkün mü?
Toplumsal cinsiyet eşitliği tartışmalarında erkeklerin rolü sıklıkla eksik kalır. Oysa çözüm, erkekleri dışlamakta değil, dönüşümün parçası haline getirmektedir. Bazı erkekler, özellikle genç kuşaktan, toplumsal farkındalığa sahip yaklaşımlarla bu alanda öncü roller üstlenmektedir.
Örneğin, erkek yönetmenlerin kadın karakterleri çok boyutlu biçimde işlediği yapımlar (“Küçük Şeyler”, “Kıraathane Sineması” gibi) erkeklerin de toplumsal cinsiyet bilincini sinemaya taşıyabileceğini göstermektedir. Ancak burada önemli olan “temsil” değil, “katılım”dır — erkeklerin kadınların kamusal alandaki varlığına destek olan, alan açan ve eleştiriye açık bir tutum sergilemeleri gerekir.
6. Halk Günü’nün Dönüştürücü Potansiyeli
Halk Günü sadece bir indirim günü değil, bir farkındalık fırsatıdır. Belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve sinema zincirleri iş birliğiyle, bu günleri gerçekten kapsayıcı hale getirmek mümkündür. Örneğin:
- Çocuk bakım desteği veya ücretsiz kreş hizmeti sunulması, kadınların katılımını artırabilir.
- Türkçe altyazılı yabancı filmler, göçmen ve işitme engelli bireyler için erişimi kolaylaştırabilir.
- Kırsal bölgelerde gezici sinemalar, sınıfsal ve coğrafi eşitsizlikleri azaltabilir.
Bu adımlar, kültürel alanların “herkesin hakkı” olduğunu pratikte de gösterebilir.
7. Düşündürmek İçin: Sinema Kimin Alanı Olmalı?
Halk Günü’ne giden bir kadın, o gün gerçekten “özgür” mü?
Bir göçmen gencin sinemada kendini temsil ettiğini hissetmesi ne kadar mümkün?
Ve biz, sinemayı sadece eğlence değil, toplumsal eşitlik alanı olarak görebilecek miyiz?
Bu sorular, sadece sinema salonlarının değil, toplumsal yapılarımızın da karanlıkta kalan köşelerine ışık tutar.
Kaynaklar
- TÜİK, “Zaman Kullanım Araştırması 2022”
- Koç Üniversitesi Sosyal Politika Forumu, “Göçmen Kadınların Kamusal Alan Deneyimleri” (2022)
- Pierre Bourdieu, Distinction: A Social Critique of the Judgement of Taste (1979)
- UNESCO, “Gender Equality in Cultural Participation” (2020)
Sonuç
Sinemalarda Halk Günü, yüzeyde eşitlikçi bir uygulama gibi görünse de, toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırk eşitsizliklerinin derin yapısına dokunmadıkça gerçek anlamda “halkın” günü olamaz. Erişilebilirlik sadece ekonomik değil; sosyal, kültürel ve duygusal bir meseledir. Belki de en temel sorumuz şu olmalı: Halk Günü gerçekten kimin için düzenleniyor, ve kimler o gün salonun dışında kalıyor?
Sinema salonlarının kapısına “Halk Günü – İndirimli Biletler” yazısı asıldığında, çoğumuzun aklına ilk gelen şey ekonomik fırsattır. Ancak bu “fırsat” kavramı, sosyoekonomik ve kültürel eşitsizliklerin iç içe geçtiği bir toplumsal aynadır aslında. Halk Günü’nün hangi gün olduğu, kimlerin bu güne erişebildiği ve kimin için gerçekten bir “fırsat” olduğu, toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırk eksenlerinde düşündüğümüzde çok daha karmaşık bir tabloyu ortaya koyar.
1. Sinema: Sadece Eğlence mi, Yoksa Sosyal Bir Ayrım Alanı mı?
Sinema tarih boyunca hem sanat hem de sosyoekonomik statü göstergesi olarak var olmuştur. Bilet fiyatlarının yükselmesiyle birlikte sinema, özellikle büyük şehirlerde orta ve üst sınıfa hitap eden bir etkinliğe dönüşmüştür. Halk Günü uygulaması bu eşitsizliği kısmen dengelemeyi amaçlasa da, tarihsel olarak düşük gelirli kesimlerin kültürel etkinliklere katılımını sınırlayan yapısal engelleri tamamen ortadan kaldıramaz.
Örneğin, hafta içi salı ya da çarşamba günlerine denk gelen Halk Günü, esnek çalışmayan bireyler için erişilebilir değildir. Bu durum özellikle kadınlar için daha belirgindir; çünkü kadınların ev içi bakım emeği, ücretli çalışma saatlerinin ötesinde devam eder. Dolayısıyla “herkes için sinema” söylemi, pratikte “çalışmayan veya zamanı esnek olanlar için sinema”ya dönüşür.
2. Toplumsal Cinsiyet: Görünmez Emeğin Sinemadaki İzleri
Toplumsal cinsiyet rolleri, bireylerin kültürel etkinliklere katılımını doğrudan etkiler. TÜİK verilerine göre, kadınların boş zaman etkinliklerine katılım oranı erkeklere kıyasla %40 daha düşüktür. Halk Günü, bu açıdan kadınlar için sembolik bir “nefes alanı” gibi görülse de, gerçeklik çoğu zaman farklıdır. Çocuk bakımı, yaşlı bakımı veya ev işleri nedeniyle birçok kadın için o günü değerlendirmek mümkün değildir.
Yine de bazı kadınlar için sinemaya gitmek, hem ekonomik hem psikolojik bir özgürlük alanıdır. Kadın dayanışma derneklerinin düzenlediği “kadın sinema günleri” gibi etkinlikler, bu deneyimi kolektif bir eyleme dönüştürür. Kadınlar burada sadece film izlemez; birbirlerinin hikâyelerini duyar, kendi yaşamlarına ayna tutarlar. Bu deneyim, toplumsal cinsiyetin dayattığı sessizliğe karşı bir direniş biçimidir.
3. Sınıf Eşitsizliği: Halk Günü Kimin Halkı İçin?
Sınıf meselesi, sinemaya erişimin merkezindedir. Türkiye’de ortalama sinema bileti fiyatı asgari ücretin %1’ine denk gelirken, bu oran Batı Avrupa ülkelerinde %0.3’tür. Bu fark, kültürel katılımın sınıfsal temellerini görünür kılar. Halk Günü’nün indirimli fiyatları, yüzeyde bir eşitleme gibi görünse de, kültürel sermaye eksikliği, ulaşım giderleri veya sinema salonlarının bulunduğu bölgelerin sosyoekonomik yapısı, düşük gelirli bireyleri yine de dışarıda bırakır.
Pierre Bourdieu’nün “kültürel sermaye” kavramıyla ifade ettiği gibi, sinemaya gitmek sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal bir pratiği paylaşabilme becerisidir. Bazı mahallelerde sinema salonu bulunmazken, AVM’lerdeki sinemalar sınıfsal sınırları yeniden üretir. Bu durumda Halk Günü, sembolik bir jest olarak kalır.
4. Irk ve Kimlik: Görünür Olmayan Seyirciler
Irksal veya etnik kimlik farklılıkları da sinema deneyimini şekillendirir. Özellikle göçmen ve mülteci topluluklar, sinemayı bir sosyalleşme alanı olarak değil, “yabancı bir mekân” olarak deneyimler. Dil bariyeri, kültürel temsillerin eksikliği veya ayrımcı bakışlar, bu bireylerin kamusal alanda rahat hissetmelerini zorlaştırır.
Örneğin, Suriyeli genç kadınların katıldığı bir saha araştırmasında, sinemaya gitmenin “beyaz Türklerin mekanı” olarak algılandığı belirtilmiştir (Kaynak: Koç Üniversitesi, Sosyal Politika Forumu, 2022). Bu bulgu, kültürel katılımın sadece ekonomik değil, aynı zamanda kimlik temelli bir mesele olduğunu gösterir.
5. Erkeklerin Rolü: Çözüm Odaklı Katılım Mümkün mü?
Toplumsal cinsiyet eşitliği tartışmalarında erkeklerin rolü sıklıkla eksik kalır. Oysa çözüm, erkekleri dışlamakta değil, dönüşümün parçası haline getirmektedir. Bazı erkekler, özellikle genç kuşaktan, toplumsal farkındalığa sahip yaklaşımlarla bu alanda öncü roller üstlenmektedir.
Örneğin, erkek yönetmenlerin kadın karakterleri çok boyutlu biçimde işlediği yapımlar (“Küçük Şeyler”, “Kıraathane Sineması” gibi) erkeklerin de toplumsal cinsiyet bilincini sinemaya taşıyabileceğini göstermektedir. Ancak burada önemli olan “temsil” değil, “katılım”dır — erkeklerin kadınların kamusal alandaki varlığına destek olan, alan açan ve eleştiriye açık bir tutum sergilemeleri gerekir.
6. Halk Günü’nün Dönüştürücü Potansiyeli
Halk Günü sadece bir indirim günü değil, bir farkındalık fırsatıdır. Belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve sinema zincirleri iş birliğiyle, bu günleri gerçekten kapsayıcı hale getirmek mümkündür. Örneğin:
- Çocuk bakım desteği veya ücretsiz kreş hizmeti sunulması, kadınların katılımını artırabilir.
- Türkçe altyazılı yabancı filmler, göçmen ve işitme engelli bireyler için erişimi kolaylaştırabilir.
- Kırsal bölgelerde gezici sinemalar, sınıfsal ve coğrafi eşitsizlikleri azaltabilir.
Bu adımlar, kültürel alanların “herkesin hakkı” olduğunu pratikte de gösterebilir.
7. Düşündürmek İçin: Sinema Kimin Alanı Olmalı?
Halk Günü’ne giden bir kadın, o gün gerçekten “özgür” mü?
Bir göçmen gencin sinemada kendini temsil ettiğini hissetmesi ne kadar mümkün?
Ve biz, sinemayı sadece eğlence değil, toplumsal eşitlik alanı olarak görebilecek miyiz?
Bu sorular, sadece sinema salonlarının değil, toplumsal yapılarımızın da karanlıkta kalan köşelerine ışık tutar.
Kaynaklar
- TÜİK, “Zaman Kullanım Araştırması 2022”
- Koç Üniversitesi Sosyal Politika Forumu, “Göçmen Kadınların Kamusal Alan Deneyimleri” (2022)
- Pierre Bourdieu, Distinction: A Social Critique of the Judgement of Taste (1979)
- UNESCO, “Gender Equality in Cultural Participation” (2020)
Sonuç
Sinemalarda Halk Günü, yüzeyde eşitlikçi bir uygulama gibi görünse de, toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırk eşitsizliklerinin derin yapısına dokunmadıkça gerçek anlamda “halkın” günü olamaz. Erişilebilirlik sadece ekonomik değil; sosyal, kültürel ve duygusal bir meseledir. Belki de en temel sorumuz şu olmalı: Halk Günü gerçekten kimin için düzenleniyor, ve kimler o gün salonun dışında kalıyor?