Türkiye'de kaç havin var ?

Hacergul

Global Mod
Global Mod
Türkiye’de Kaç “Havin” Var? Bir Hikâyenin İçinden Kalbe Düşen Soru

Selam dostlar,

Bugün size bir hikâye anlatmak istiyorum. Öyle kuru bir bilgi ya da sıradan bir merak değil bu… İçinde bir ülkenin ruhu, bir kız çocuğunun gülüşü, bir adamın düşünceleri, bir kadının yüreği var. Belki de “Türkiye’de kaç Havin var?” sorusunu ilk duyduğunuzda aklınıza sadece bir sayı gelir; ama bu hikâyenin sonunda o sorunun cevabını kalbinizde hissedeceksiniz.

Bir Köyde Başlayan Hikâye: Havin’in Gözlerindeki Işık

Anadolu’nun rüzgârı sert, güneşi cömert bir köyünde, bahar sabahında doğmuştu Havin. Annesi adını koyarken “Havin, bahar demek” demişti. “Bu çocuk bu toprağa yeniden bahar getirsin.”

Havin küçücükken bile diğerlerinden farklıydı. Kırlarda oynarken çiçekleri ezmez, taşlara basarken bile özür dilerdi. Annesi, bir yandan ekmek yoğurur, bir yandan kızının bu hassas kalbine dualar ederdi.

Babası İsmail ise köyün marangozuydu. Her şeyi hesaplayan, planlı, stratejik bir adam… Ama kızının gözlerindeki sıcaklığı gördüğünde tüm hesaplarını unuturdu. “Senin için yapamayacağım şey yok, küçük Havin,” derdi her defasında.

Havin’in en sevdiği şey, babasının yaptığı tahtadan küçük sandalyeye oturup annesini dinlemekti. Annesi hikâyeler anlatır, masalların içinden umutlar dökerdi. “Her baharın bir bedeli vardır Havin,” derdi bazen. “Ama her bahar, aynı zamanda yeniden doğuştur.”

Erkeklerin Dünyası: İsmail’in Sessiz Mücadelesi

İsmail, o yıl köyün yaşadığı en sert kışı unutamıyordu. Ekmek az, iş yoktu. Evine bir sıcak çorba götürebilmek için her gün kasabaya kadar yürüyordu.

Bir akşam karısı Zeliha “Boşver biraz, dinlen,” dediğinde, İsmail sadece başını salladı.

“Dinlenmek, ancak yapacak işin kalmadığında olur,” dedi.

Onun dünyasında duygular değil, çözümler konuşurdu. Ama içten içe, kızının saçlarını okşarken kalbinde hep bir sızı hissederdi. “Ben çözüm buldukça büyüyecek mi bu çocuk, yoksa ben sustukça eksilecek mi?” diye düşünürdü.

O, erkeklerin o derin sessizliğini taşıyan bir adamdı. Sevdiğini söylemeden seven, umut ettiğini belli etmeden direnenlerden…

Kadınların Dünyası: Zeliha’nın Kalbindeki Bahar

Zeliha ise bambaşka bir rüzgârdı. Empatisiyle, sezgisiyle, ilişkileriyle yaşardı. Her sabah köyün yaşlılarına çorba taşır, komşusuna un verirdi. “Paylaşmak, insanın içini hafifletir,” derdi.

Köyde biri ağlasa, Zeliha’nın yüreği titrerdi. Ama Havin’in yanında hep güçlü görünürdü. Çünkü o bilirdi, bir çocuğun dünyasında annenin sarsılmazlığı, Tanrı gibidir.

Zeliha için Havin, sadece bir evlat değil, geleceğe yazılmış bir mektuptu. “Belki biz göremeyiz ama bir gün bu ülke kız çocuklarının adını bahar gibi anacak,” derdi.

Zaman Akarken: Havin’in Gözünden Türkiye

Yıllar geçti. Havin büyüdü, okula gitti, üniversite kazandı. Büyük şehre adım attığında, ilk defa yalnız yürüdü o kalabalık caddelerde. Ama o yalnızlıkta bile, köydeki rüzgârın kokusunu hissederdi.

Bir gün okulda birisi adını sordu:

— Ne güzel isim, ne demek Havin?

— Bahar, dedi gülümseyerek. “Bahar demek. Umut demek.”

Havin, o günden sonra bu ismi taşımanın bir sorumluluk olduğunu fark etti. Çünkü Türkiye’de binlerce “Havin” vardı — kimisi dağ köylerinde sessizce büyüyen, kimisi şehirde hayaller kuran, kimisi hayatta kalmaya çalışan... Ama hepsinin kalbinde aynı şey vardı: Yeniden doğma isteği.

Kaç Havin Var? Sadece Bir İsim mi?

Bir akşam sosyal medyada dolaşırken bir haber gördü: “Türkiye’de en çok konulan kız isimleri arasında Havin ilk 100’de değil.”

Bir an durdu, düşündü.

Sonra kendi kendine fısıldadı:

“Belki sayıca azız ama kalbimiz büyük.”

Çünkü Havin sadece bir isim değil, bir ruhtu.

Her sabah yeniden doğmayı seçen, her zorlukta yeniden direnen bir ruh…

Bir öğretmen, bir hemşire, bir çiftçi, bir öğrenci… Hepsi birer Havin’di aslında.

O gece günlüğüne şunu yazdı:

“Türkiye’de kaç Havin var bilmiyorum ama her kadın, her anne, her umutlu yürek biraz Havin taşıyor içinde.”

Stratejinin ve Şefkatin Kesiştiği Nokta

Bir gün babasına döndü, şehirden köye geldiğinde.

İsmail hâlâ o eski tezgâhın başındaydı, ama saçlarına aklar düşmüştü.

“Baba,” dedi Havin, “sen hep çözüm aradın, ben hep hissettim. Belki de ikimiz bir bütünüz.”

İsmail sessizce gülümsedi.

“Ben hesap yaptım, sen kalbini koydun. Dünya ikimize de ihtiyaç duyuyor kızım,” dedi.

O an Havin anladı: Erkeklerin stratejik aklıyla kadınların empatik kalbi birleştiğinde, toplumlar değişiyordu. Ve belki de bu yüzden Türkiye’nin geleceği, o dengeyi kurabilen yeni kuşak Havin’lerde saklıydı.

Hikâyenin Sonu Değil, Başlangıcı

Şimdi sen, bu satırları okuyan dostum…

Belki senin de tanıdığın bir Havin vardır — adını bilmiyorsundur ama davranışlarında, sabrında, gülüşünde görmüşsündür.

Belki sen de bir Havin’sin; belki bir kız çocuğuna, bir fikre, bir umuda yeniden hayat vermek için çabalıyorsun.

Türkiye’de kaç Havin var, gerçekten sayabilir miyiz?

Belki bin, belki milyon… Ama aslında her “yeniden başlayan kalp” bir Havin’dir.

Ve sen, forumdaşım…

Bir gün biri sana “Kaç Havin var bu ülkede?” diye sorduğunda, cevabın sayılarda değil; yaşanmışlıklarda, direnişlerde, sevgilerde olsun.

Çünkü Havin bir isim değil; bu topraklarda her bahar yeniden filizlenen bir umudun adı.