Trabzon'da hangi beylikler vardı ?

Unsev

Global Mod
Global Mod
Trabzon’da Hangi Beylikler Vardı? — Dağların, Denizlerin ve Kalplerin Hikâyesi

Selam dostlar,

Bugün size sadece tarihî bir bilgi değil, yüzyıllar öncesinden kalplere dokunan bir hikâye anlatmak istiyorum. Hani bazen bir şehir vardır, sadece taşlarında değil, rüzgârında bile tarih kokar ya… İşte Trabzon öyle bir yerdir.

Benim için Trabzon, sadece hamsinin değil, hikâyenin, inancın ve direnişin şehridir. Ve bugün bu güzel şehrin dağlarıyla, denizleriyle, kalpleriyle yoğrulmuş beylikler dönemini biraz farklı bir dille anlatacağım — hem tarihî hem insani, hem erkek aklının stratejisiyle hem de kadın kalbinin sezgisiyle.

---

1. Karadeniz’in Kalbi: Dağların Arasında Kurulan Küçük Krallıklar

Trabzon, tarih boyunca büyük imparatorlukların kıyısında ama kendi kalbiyle atan bir şehir olmuş. Selçuklular, Bizanslılar, Komnenoslar derken, Anadolu’nun diğer bölgelerinde beylikler bir bir kurulurken, Karadeniz’in kıyısında da kendine özgü küçük beylikler yeşermiş.

Bunların en dikkat çekenleri:

- Haldia Beyliği,

- Milet Beyliği,

- Melik Ahmed Beyliği,

- Ve Trabzon’un kaderinde derin izler bırakan Komnenos Hanedanı, yani Trabzon Rum İmparatorluğu’nun kalıntılarıyla iç içe geçmiş yerel Türk beylikleri.

Ama bu satırlar kuru tarih değil dostlar… Her birinin ardında bir insan hikâyesi var.

---

2. Haldia Beyliği: Dağ Adamlarının Sessiz Gururu

Bir zamanlar Trabzon’un yüksek dağlarında, sisin ardında küçük bir beylik vardı: Haldia.

Küçük ama gururlu…

Erkekleri taş gibi, kadınları sabır gibi.

Haldia Beyi İlyas, stratejik bir adamdı. Haritayı önüne serip her köyün, her dağın yerini bilirdi. “Denizden geleni dağ durdurur,” derdi.

Oğlu Emir ise bambaşkaydı; denizi görmeden yaşayamazdı. “Babam dağları sever, ben dalgaları,” derdi.

Bir gün Bizans’tan gelen bir haberle dengeler bozuldu. Komnenosların askerleri vergi istedi, Haldia halkı direndi. Emir, babasına “Savaşalım,” dedi.

İlyas Bey düşündü. “Evlat,” dedi, “erkek savaşarak kazanır ama halk barışla yaşar.”

İşte o gün anladım ki, erkek aklı bazen çözüm arar, ama kadın kalbi o çözümü taşır. Çünkü İlyas Bey’in eşi, halkı topladı, yiyeceği paylaştırdı, çocukları korudu.

Dağlar savaşın değil, sabrın sığınağı oldu.

Ve Haldia Beyliği, belki tarihte küçük bir satır olarak kaldı ama o satırın içinde büyük bir insanlık dersi gizliydi:

Güç, sadece kılıçta değil; sabırda da vardır.

---

3. Milet Beyliği: Denizle Dost, Fırtınayla Akraba

Milet Beyliği, Trabzon’un doğusundaki kıyılarda kurulmuştu. Denizle konuşan, rüzgârla pazarlık eden insanların yeriydi.

Burada erkekler balıkla, kadınlar dualarla yaşardı.

Ve beyin kızı Meryem Hatun, efsaneleşmişti.

Bir gün, komşu beyliklerle ticaret için yola çıkan Meryem Hatun’un gemisi fırtınaya yakalandı.

Kaptan panikledi, tayfalar dua etmeye başladı.

Meryem ayağa kalktı ve dedi ki:

> “Deniz de Tanrı’nın kuludur, korkmayın; korkunun da rüzgârı vardır.”

Gemiyi limana sağ salim ulaştırdı.

Sonra köye döndü ve şu sözü söyledi:

> “Erkekler gemi yapar, kadınlar o gemiye yön verir.”

İşte Milet Beyliği’nin gücü buydu:

Denizciliği, ticareti ve inancı aynı sofrada buluşturmak.

Bugün Trabzon’un limanına bakınca hâlâ o ruh hissedilir.

Bir taraf hesap yapar, diğer taraf dua eder.

Ama ikisi birleşti mi, fırtına bile yön değiştirir.

---

4. Melik Ahmed Beyliği: Sessizliğiyle Anlatan Topraklar

Trabzon’un iç kesimlerinde, bugünkü Gümüşhane’ye kadar uzanan bölgede Melik Ahmed Beyliği hüküm sürmüştü.

Küçük, gösterişsiz ama adil bir beylikti.

Melik Ahmed, kılıcından çok sözüyle tanınırdı.

Bir gün köylüler arasında sınır kavgası çıktı. Erkekler haritayı çıkardı, ölçtü, biçti.

Kadınlar ise o tarlalarda yıllarca biçtikleri buğdayları hatırladı.

“Bu toprak kimin olursa olsun, ekini hepimiz biçtik,” dediler.

Melik Ahmed düşündü ve kararını verdi:

> “Toprak bölünürse kavga artar, birlikte sürülürse bereket doğar.”

O günden sonra o köyde kimse sınır çizmedi.

Çünkü insanlar öğrendi ki, beylik adaletle ayakta kalır, hırsla yıkılır.

---

5. Komnenoslardan Osmanlı’ya: Şehrin Kalbinde Bir Dönüşüm

Trabzon, uzun yıllar Komnenos Hanedanı yönetiminde kaldı.

Trabzon Rum İmparatorluğu’nun son başkentiydi, ama o yıllarda bile Türk beylikleriyle iç içe yaşadı.

1461 yılında Fatih Sultan Mehmet şehri fethettiğinde, Trabzon’da artık sadece bir imparatorluk değil, bir kültür mozaiği vardı.

O gün şehirde bir kadın, Rum bir yaşlı ve Türk bir asker yan yana yürüdü.

Biri ağladı, biri dua etti, diğeri susarak gökyüzüne baktı.

Fatih, şehri yakmadı, yıktırmadı.

“Burası, dağ ile denizin nikâh kıydığı yerdir,” dedi.

Ve Trabzon, Osmanlı’nın bir parçası olurken bile kimliğini kaybetmedi.

Çünkü her taşında bir geçmiş, her duasında bir umut vardı.

---

6. Beyliklerden Günümüze: Trabzon’un Ruhu Hâlâ Yaşıyor

Bugün Trabzon sokaklarında yürürken, geçmişin ayak seslerini hâlâ duyar gibiyim.

Bir kahvede çay karıştıran amcanın sözü bile bin yıllık bir bilgelik taşır.

Bir teyzenin “Allah bereket versin” deyişi, Melik Ahmed’in adaletini hatırlatır.

Bir balıkçının motoru çalıştırırken “Hayırlı rızıklar” demesi, Meryem Hatun’un dualarına benzer.

Trabzon’un tarihi beylikleri artık yok belki ama ruhları hâlâ dağların gölgesinde, denizin tuzunda, insanların bakışında yaşar.

Çünkü bazı şehirler yönetilmez, sadece yaşanır.

---

7. Forumdaşlara Soru: Sizce Beylik Ruhu Hâlâ Yaşıyor mu?

Dostlar,

Tarih kitapları beylikleri anlatır, ama o beyliklerin ruhunu biz yaşatırız.

Bugün Trabzon’da ya da başka bir yerde, hâlâ komşusuna yardım eden, emeğiyle yaşayan, sözüne sadık insanlar varsa, işte o ruh ölmemiştir.

Peki siz ne dersiniz?

- Sizce beylik ruhu hâlâ insanlarımızda var mı?

- Erkeklerin aklıyla kadınların kalbi birleştiğinde, bugünün dünyasında adalet ve dayanışma yeniden doğabilir mi?

- Ve sizce Trabzon hâlâ o eski dağ gururunu, deniz sevincini taşıyor mu?

Yazın dostlar…

Tarih sadece kitaplarda değil; bazen bu forum satırlarında yeniden can bulur. 🌿